ZOR AMA ZARURİ Bİr Proje taslağıdır.
ZOR AMA ZARURİ Bİr Proje taslağıdır.
Şu kullanıcı olarak giriş yapıldı:
filler@godaddy.com
Şölen adlı film önerisiyle birlikte çok iyi gideceğini düşündüğümüz bir kitap Travma ve İyileşme. Travma ve etkilerinin kabul görerek gerekli sağaltım yöntemlerinin geliştirilmesinin 200 yıla yakın tarihini anlatır Herman. İyileşme yolculuğunun zorlukları, sancıları, aşamalarına dalarak bilimin geldiği yeri sağlam desteklerle ve herkesin anlayabileceği bir dille gözler önüne serer. Son olarak terapi sürecine destek olabilecek yoga, tiyatro gibi yöntemler önerir.
Herman tarihsel süreci anlatmaya başlamadan önce failden ve seyirciden söz eder biraz.
Gizlilik ve sessizlik failin ilk savunma hattıdır. Fail kurbanın güvenilirliğine SALDIRIR, kimsenin onu dinlememesini sağlamak için çabalar ve akılcılaştırma yoluyla İNKAR EDER.
Her vahşetten sonra failden beklenen öngörülebilir itirazlar şöyle sıralanır kitapta:
Asla olmamıştır; kurban yalan söylemektedir; kurban abartmaktadır; kurban buna kendi sebep olmuştur; ne olursa olsun zaman geçmişi unutma ve yola devam etme zamanıdır.
Failden sonra mağduru yalnızlaştıran, tekrar tekrar mağdur olmasında sorumluluğu olan SEYİRCİye de gelir sıra.
Olaylar doğal afetler ya da Tanrının işi olduğunda, tanık olanlar kurbana sempati duymaya hazırdır. Fakat travmatik olaylar insan yapısı olduğunda tanık olanlar kurban ve fail arasındaki çatışmaya yakalanırlar. Bu çatışmada tarafsız kalmak ahlaken mümkün değildir. Seyirci kalanlar taraf tutmaya zorlanır.
Failin tarafını tutmak caziptir. Her failin beklentisi seyircinin hiçbir şey yapmamasıdır. İrdelenesi sebeplerden dolayı seyirci, kötü olanı görmeme, duymama ve konuşmama evrensel arzusuna başvurur.
Kurbansa aksine seyirciden acının yükünü paylaşmasını bekler. Seyirciden harekete geçme, söz verme ve unutmama talep eder.
Seyirci yalnız kaldığında failin argümanlarına karşı koyma gücü azalır.
Çocuk cinsel istismarı, ev içi istismar ve travma konusunda uzman psikolog Christiane Sanderson,
ebeveynler, öğretmenler ve bir çocuğun hayatında yer alan herkes için çocukların korunmasına yönelik kapsamlı, aydınlatıcı ve çözüm odaklı kaynak bir kitap yazmış. Ne yazık ki şu anda sadece nadir.com gibi ikinci el kitap platformlarında bulunabilen bu değerli baş ucu kitabının yeniden basıma girmesini dileriz.
Kitap, cinsel istismara uğrayan çocuğun her açıdan ve her yaşta anlaşılabilmesi için olduğu kadar istismarcılar, çocuğa, çocuğun etrafındakilere nasıl yaklaştığı, kimi zaman bir kaç sene sürebilen güven inşa etme ve zemin hazırlama yöntemleri, kurdukları ilişki biçimleri, motivasyonları, hangi çocukları çekici bulup hangilerini bulmadıkları, istismara uğrayan bir çocuğun ne zaman sadece mağdur döngüsüne sıkışıp tedavi görmedikçe o döngüde tekrarlayan mağduriyetlere maruz kaldığı veya ne zaman bir faile dönüşüp kendisine yapılanı başka çocuklara yaptığı... kısaca çocuk cinsel istismarı hakkında bilinebilecek tüm bilgi, deneyim ve sabır ile bu kitapta bir araya getirilmiş.
“İstismarcı açısından bir çocukla cinsel ilişkiye girmek bir iletişim tarzı, istismarcının kendisiyle cinsel ilişkiye girdiği oto-erotik bir narsisizm biçimidir. Bu aynı zamanda başkasının -çocuğun- üzerinde uygulanan gücün ve kontrolün geneliyle alakalıdır.
Üstelik çocuk cinsel istismarı, insafsız bir boyun eğdirme ve itaat ettirme davranışı, sadistik bir aşağılama biçimidir. Sembolik olarak istismarcı, nefret ettiği taraflarını çocuğun vasıtasıyla aşağılar. İstismarcı için cinsellik bir hükmetme aracı, istismarcının kendisine yöneltilen uç noktadaki saldırganlığın bir çocuk aracılığıyla biçim değiştirmesidir.
Çocuk stereotipik bir şekilde ne kadar çocuksu ve masum olursa, istismarcı açısından o kadar değerli (çekici) olur. Eğer çocuk çaresiz, muhtaç, zayıf, bağımlı ve itaatkâr değilse, istismarcının arzulaması ve uyarılması bakımından değerini ve fonksiyonunu kaybeder.”
Sf.339
“Çocuk kronik utanç duygusuyla baş etmek için, istismarcının ve başkalarının rızasına uyum gösterirken büyük ihtimalle hatalı bir benlik geliştirir. Bu, çocuğun cinsel istismarı ve ona eşlik eden utancı gizleyebilmesi adına dürüst iletişime ket vurmasına neden olur. Çocuk, güçlü ve kendine güvenen bir görünüş geliştirerek, zayıflık, muhtaçlık, savunmasızlık, yetersizlik ve bağımlılık duygularını örtbas eder. Bu durum ödünleyici muhteşemlik ya da kibir şeklinde görülebilir. Çocuk incitilemezmiş gibi görünür ve benliğinin duygusal anlamda muhtaç kısmına baskı yaparak her şeye gücünün yettiğine inanır. Bu, benliğe karşı içsel bir dönüş biçimidir, benliğin parçalanmasına ve öz kimlik yoksunluğuna yol açabilir.”
Sf.340
"Aslında biz kuzu postuna bürünmüş kurtlarız. Bu nedenle, anne babalar ve çocuklar bize güveniyorlar. Tespit edilemememizin nedeni de bu… anne babaları, yetişkinleri ve çocukları aldatmanın ne kadar kolay olduğuna şaşarsınız… ne olup bittiği hakkında hiç fikirleri yoktur." 30 yaşında bir pedofil
Şu ana dek konu üzerine Türkçe yazılmış en kapsamlı kitap. Yazar, travmanın bireysel olduğu kadar toplumsal bir sorun olduğuna yaptığı vurgu ile bir çok projeye ilham olacak bakış açısını güçlü bir arka planla sunuyor. Çocukluk çağı travmalarının, yanlış çocuk yetiştirme stilleriyle bağlantısına ve kuşaklar arası geçiş gösterdiğine dikkat çekiyor. Erken yaşta başlayan kronik çocukluk çağı travmalarının etkisiyle oluşan dissosiyatif bozuklukları derecelerine ve farklılılarına göre kapsamlı bir şekilde ele alıyor, Adli Psikoloji ve Kriminal Psikoloji'nin Dissosiyatif Bozukluklara yaklaşımına değiniyor, yaklaşım teorilerinden söz ediyor, genel tedavi yöntemleri, Dissosiyatif Kimlik Bozukluğunun Psikoterapisi ve kendi geliştirdiği "Travma Merkezli Alyanz Model Terapi"yi detaylıca anlatıyor.
Görünürde normal fakat dissosiyatif kaos içerisindeki aile modelleri ile siber dissosiyasyon bölümlerinden sonra son olarak travmatik anılardan uzaklaştırıcı bir yaşam deneyimi olarak çocuklukta asılı kalmayı bir savunma mekanizması olarak gözler önüne seriyor.
"Dissosiyasyon, bir bölünmeden öte kuvvetli bir bütünleşme ya da birleşme isteği ve mücadelesidir." (s. 1)
"Travmatik yaşantılara karşı verilebilecek en uygun tepki aslında imkansızdır ya da yoktur." (s. 6)
"Çocukluk çağı travmaları konusunda yanlış çocuk yetiştirme stilleri ele alınmadan başarılı önleme stratejileri geliştirilemez." (s. 7)
Öztürk, çocukluk yıllarında ensest mağduru olan bireylerin yetişkinliklerinde yeniden kurban olma, cinsel saldırıya uğrama, cinsel işlev bozukluğu gösterme, kötüye kullanmaya yatkın istismarcı partnerler ile ilişki kurma, madde kullanma, risklerinin yüksek olduğunu sıklıkla ifade eder.
"Dissosiyatif bozukluk vakaları aileleri ya da sosyal çevreleri tarafından adeta kurban seçilmiştir. Ebeveynleri onları aile içinde ya da dışındaki travmatik olaylar karşısında koruyamamış, kişi benzer travmatik yaşantılara tekrar tekrar karşılaşmıştır." (s. 14)
"Travmatik yaşantıların proses edilmesi ve istismarcıya bağlanma sürecinin sonlandırılması tedaviyi kolaylaştırır." (s. 15)
Travmatik yaşantılar ve yanlış çocuk yetiştirme stilleri bireylerin çocukluğunu ve gençliğini, toplumları ise bütün zamanlarını yok etmektedir. Kuşaklar arası devrolan şiddet odaklı ilkel davranış kalıplarından vazgeçerek savaşlardan doğa katliamına kadar bütün yıkıcı eylemleri engelleyebilir, insanları, doğayı ve barışı seven nesiller yetiştirebiliriz. Bunun için yabancılaşmanın kaynağı olan travmatik gerçekliğin bir kez daha, ama bu kez görerek, anlayarak ve bilinçlerimizi yeniden yapılandırarak içinden geçmeliyiz. Belki de herkes kendi hikayesine bağlı olarak kısa veya uzun travma odaklı psikoterapi görse dünya gittikçe kötüye değil, iyiye doğru yol alabilir.
Acısını kilitlemek yerine dışa vuran çocuklara genellikle ‘karşıt olma-karşı gelme bozukluğu’, ‘bağlanma bozukluğu’, ‘davranım bozukluğu’ gibi tanılar konmaktadır. Ancak tüm bu etiketler, öfke ve çekilmenin hayatta kalmak adına verilen umutsuz çabalarının yalnızca bir yüzüdür. Altta yatan sorunu -istismar- ele almadan çocuğun davranışını kontrol altına almaya çalışmak, en iyi ihtimalle etkisizdir, en kötü ihtimalle de zarar vermektedir. Büyüdükçe, parçalar, eş zamanlı bir şekilde uyumlu bir kişilikte bütünleşemez ancak göreceli bir şekilde otonom varlığını sürdürmeye devam eder. Dışarıda bırakılan parçalar, sistemin parçalarının farkında değildir…
Beden Kayıt Tutar, s. 282
"Çocuk yetiştirmek evrimsel bir süreçtir ve bazı ülkelerde anne-babaların belli bir kısmı, artık çocuklarını istismar eylemlerine başvurmadan ya da onları yok saymadan büyütmektedir."
Çocuk istismarı ancak fark edilerek, anlaşılarak değiştirilebilir. Psikotarihin önemli teorisyenlerinden DeMause tarihin eski dönemlerinden bu yana birçok toplumun bebeklerini öldürdüğünü, sakat bıraktığını ve istismar ettiğini disiplinlerarası çalışmalarla ortaya çıkarıyor. İfşa eden araştırmaları ve cesur görüşleri çocukluk, psikoloji ve tarih sahnesine yeni bir soluk getiriyor.
Araştırmalarında, toplumlar arasındaki askeri, sosyal ve ekonomik farklar gözetilmeksizin, gelişmiş ya da gelişmemiş birçok toplumun çocuk istismarı ve ihmalini gerçekleştirdiğini gözler önüne sererek zengin ve güçlü kesimlerin dokunulmazlığına el uzatıyor.
Yanlış bilinen bir çok olguyu kapsamlı bir çalışma ve araştırma ile aydınlatıyor. Örneğin erkeklerin daha şiddetli olmasının testosterona bağlı olmadığını, yetiştirilme şekli, yanlış bağlanma biçimlerine ve kızlara oranla daha küçük olan sağ-sol beyni birleştiren korpus kallosuma bağlıyor. Ya da mesela kabilelerdeki çocuk istismarına yakından bakarak korkunç muamelelere maruz kalan annelerin çocuklarına yaptığı kötülükler nedeniyle şiddet döngüsünün artarak devam ettiğini örneklerle derinlemesine anlatıyor.
Kitabı neresinden açar ve okumaya başlarsanız başlayın kapıldığınız dehşete rağmen karşılaşacağınız şaşırtıcı ve aydınlatıcı bilgilerin ışığında soluksuz okuyacağınız bir kitap. Keşif dolu okumalar.
Sizin de önermek istediğiniz bir kitap var ve anonimmagdur@hotmail.com'a yazarsanız bu sayfaya ekleriz.
Web sitesi trafiğini analiz etmek ve web sitesi deneyiminizi optimize etmek amacıyla çerezler kullanıyoruz. Çerez kullanımımızı kabul ettiğinizde, verileriniz tüm diğer kullanıcı verileriyle birlikte derlenir.